Gaze-Temiz-Gaze-Temiz
http://www.gaze-temiz.com

NEDEN BAŞKAN OLUNUR-2

Ertuğrul Aksoydan kaleminden

 

Otuz sene boyunca başkan adayı olmak için çabalayan insanlar tanıyorum partide.
 
Sanırsınız ki, o doğduğunda, tanrı  kulağına "Sen bir gün başkan olacaksın." diye fısıldamış 
O makama saygınlık kazandırmak gibi bir derdi zaten yok. Tek derdi, makamın saygınlığından istifadelenmek!..
 
Oysa bilmediği bir şey var; kendisi gibi sığ adamlar sayesinde, o makamların artık o kadar da saygın olmadığı gerçeği...
 
Kendine bir sor önce; "Nereye, hangi koşullara aday oluyorum?"
 
Bizde tam tersi, "Önce bir aday olayım, kazanırsam bakarım duruma!.."
 
Sonra da 
 
"Efendim bir ayda yağacak yağmur iki saatte yağdı."
 
"Deprem oldu böyle oldu. "
 
"Yılların ihmalinin kabahati benim mi?"
 
"Belediyeyi çok büyük borçla devraldım..."
 
Bunları bilmeden mi aday oldun?
 
Eğer öyleyse, özürün kabahatinden büyük.
 
"Tam ben görevdeyken sel bassa, büyük bir deprem olsa, ne halt ederim?" diye düşünmedin mi hiç?
 
Benim açımdan bakarsan, böyle bir kente başkan olmak için bırak el etek öpmeyi, tam tersi, parti yetkililerinin gelip el-etek öpmesi gerekir.
 
Evinize gelip, "Bu işi en iyi sen yaparsın. Biliyoruz, siyaset pis iş diye siyasete sıcak bakmıyorsun. Ama bu bir insani görevdir ve görev seni bekliyor." demeleri lazım.
 
Amaan, ben de kime ne anlatıyorsam. Sanki karşımda İskandinav ülkelerinden bir vatandaş duruyor. 
 
Bizim halk bunları okuyunca, "Ne diyor yahu bu adam? Kafayı kırmış galiba" diyecekler şimdi.
Ama, hadi kendimden bir örnek vereyim, konuyu en azından bir kaç kişi anlar ümidiyle.
 
1999-2004 dönemi. 
 
Büyükşehir meclis üyesi, imar komisyon başkanı ve İZSU denetçisiyim.
 
Yakın arkadaşlar "Piriştina seni Balçova'dan başkan adayı yapar kesin." diyorlar.
 
Bense başkaları için ricacı oluyorum (Örneğin Ali Karabay'ın Çiğli adaylığı) ama, kendim için asla.
Muhtemelen başkanın da kulağına gitmiş olmalı konu, ama benden böyle bir talep olmayınca, seçime altı ay kala, bir gün  odasında ikimiz otururken, birdenbire "Balçovada durum ne başkan, çok aday var mı? Sen aday mısın?" diye soruverdi.
 
Yanıt; "Hayır başkanım, değilim." Konu orada kapandı.
 
Önce düşündüm çünkü;
 
Mahalle büyüklüğünde bir ilçe. Bir şehir plancısının kendini gösterebileceği bir şey yok. Bütçesi personele yetiyor. (O zamanlar personel 236 kişiydi. Şu an 1000 kişiyi geçtiğini iddia edenler var.)
Oraya başkan olduğun anda dedikodu çarkı dönmeye başlar CHP'de. Benim gibi kirada oturan adamın adı trilyonere çıkar. Siyasetin fahişesi olmuş, geçimini bu işten sağlayan tüm at hırsızları üşüşür tepene. Peki niçin? Değer mi yani?
 
Görevin bittikten beş yıl sonra da kimse seni hatırlamaz bile!..
 
Sevmedim, sevemedim. Siyaseti de, siyasetçiyi de. 
 
Kızgın yazılar yazıyorum çoğu zaman. Aslında kızgınlığım kendime.

"Neden girdim siyasete? O insanları neden tanıdım" diye kızıyorum çoğu zaman.

 

Kendimi affedebildiğim gün, konu kapanacak diye umuyorum.