x
     
08.10.2015 16:32:04
Okunma: 3523
1 Yorum

Ayberk Aksu ayberkaksu06@gmail.com
Tekrar Merhaba

 
Ben 14 yaşıma kadar hiç konuşmamıştım. Raporlarımda eğitimciler, doktorlar konuşamayacağımı söylemişlerdi. Annem ayna tutuyordu, nefesim hiç buğu  safra yapmıyordu. O derece umutsuz bir vaka idim. 3 yıl her hafta konuşma terapisi sonunda Ayberk konuşamayacak denildi ve daha sonraki yıllarda 14 yaşıma kadar tüm egitimlerimde konuşmuyorum diye artık Eğitim de verilmiyordu. Ben otizmli  Ayberk Aksu 6, ay sonra ihtiyaclarımı konusabiliyor 100 e kadar sayabiliyor, bildiğim nesneleri okuyabiliyor, ali baba, ettik, fışfış kayıkçı şarkılarını söyleyebiliyordum. Her geçen gün  kelime dağarcığımı büyütüyorum, herşeyi anlıyorum, konuşmada da çok hızlı ilerliyorum. Benim konuşmam imkansız  denilirken su an bu kadarını yapabiliyorum. Annem, eğer Ayberk konuştuysa %1500 her çocuk konuşur diyor ve de cok haklı. Annemi arayıp ziyaretinde annemin onlara söylediklerini uygulayanların da cocukları  konuştu. Ben diyorum ki,  bugüne kadar siz de çocuklarınıza eminim her türlü eğitimi ve tedavi edilmesi için zaman ve para harcamışsınızdır, hatta annemden daha da cok. Ben diyorum ki bir de annemin yaptıklarını deneyin. Belki siz de başarırsınız. Annemin yaptıklarında hiç para harcama yok, akademik bilgi gerekmesi  yok, ilâç kullanımı  yok, sadece ve sadece empati var.
 
Annem diyor ki; 
Kaç yaşında olursa olsun ilk olarak konuşma çalıştırmalıyız.  3 kelimeyi bile bilinçli söylemesi yeterli.  Hele ki küçükse,  o zaman daha çabuk öğreniyor. Farklı olduğunun farkına bile varamadan iyileşiyor. Ama özel eğitimlerle gözüne soka soka sen diyoruz, otistiksin, özelsin. Zorla farklı olduğunu benimsetiyoruz.
 
Evet ben otizmli nasıl konuşuru araştırmadım. Konuşma nediri araştırdım. Konuşabilmek için duymak önemli  ama duyma engelli de konuşabiliyor, sadece duyan 3 günde konuşursa duymayan 30 günde. Sadece süreç ve verilen emek uzamakta. Demek ki duymaktan daha da önemlisi algılamak imiş. Biz binlerce ses duyarmışız ama algımız neye yönelikse sadece sadece onu duyarmışız. Evet bizim çocuklarımız duyuyor ama algılamadığı için tüm sesler ona Cardio geliyor. Birçok sesi duyuyor ama algılayamıyor. Bir de şöyle düşündüm. Ayberk duyuyor 1-0 öndeyim. Duymayabilirdi de. Duymayan konuşursa Ayberk de konuşur dedim. Duymayanın Ayberkten farkı ne idi . Evet onun algısı açıktı . Demek ki algı duymaktan daha önemli dedim. Algı nedir? Bildiğimiz seylere algımız acık olurmuş. Bebekler nasıl konuşuru araştırdım. Orda da Cardio şeyleri ilk kez duyacak sonra algısı açılacak Sonra dudak taklidi yapacak. daha sonra ses çıkaracak. Bebeklere de aylarca dede dede baba. Sırayla herseven söylüyor. O sonra buuu diye ses cıkartıyor. Aaa konuştu diye seviniyoruz.  Oysa o konuşmuyor bizim dudağımızı taklit etmeye çalışıyor. Çcuklar da 3 yaşına kadar 5 kelime öğreniyor,  onu da doğru söyliyemiyor. Eğer onunla cok konuşurlarsa o zaman daha cabuk konuşuyorlar.
 
Normal bebeğe verdiğimiz zamanı  bizim otistik çocuklarımıza versek inanın onlar da konuşur. Ama bizde şu var,  otizmli konuşamaz diye damgayı vurunca bir iki çalıştırıyoruz,  tepki olmayınca da bırakıyoruz. Oysa evdeki her birey 10 kez tekrar yaptırsa inanın onlar da konuşuyor. Dediğim,  illaki konuşurlar, normal çocukta 3 çaba ise bunda da ilk çalışmalar 30 çaba olabilir. Ama mantığını kaptığında o zaman da normal çocuktan daha da hızlı gelişiyorlar inanın. Çünku otizm zıhinsel engel değil aksine üstün zeka. Üstün zekalı çocuklarda da konuşamayan asosyal çok çocuk tanıyorum. O zaman dedim ki Ayberk duyduğuna göre o zaman algısını açmam gerekir dedim. Algısını nasıl açarım dedim, düşündüm. Duymayan birisi algısını nasıl açar ve konuşuru araştırdım ve dudak okuma ile olduğunu öğrendim.
 
Objeleri gösterip dudak hareketlerini ezberleyerek hemen empati yaptım. Mesela siz bu yaşta bu bilincçle Japonya ya geliyorsunuz,  kimse ne türkçe ne de ingilizce  konuşuyor ve seni bir servis aracı alıyor. Japonca konuşan insanlar seninle konuşuyor ama hiçbir şey anlamıyorsun 1 saat yolculuktan sonra kurs gibi bir yere götürüyorlar. Sıran gelince bır sınıfa giriyorsun 5 dk birisi Japonca konuşuyor, sana  birşeyler gösteriyor Sonra senı eve bırakıyorlar. Evde de hep Japonca konuşuyorlar, sana hiçbir şeyin ismini öğretmiyorlar. O nasıl olsa öğrenemez, okula gidiyor, orada öğrensin diyorlar. Sen ihtiyaclarını söyliyemiyorsun. Seni anlamıyorlar,  ne yaparsın? Sana sundukları hayatı yaşarsın.  Çubuklarla pilav ye diyorlar çatal yok, sen çatalı anlatamıyorsun. Çubukla nasıl yendiğini göstermiyorlar.  Ya elinle yersin ya da çubuğu denersin. Cubuk yerine elle yiyosun diye sana onlar yedirir, bir de kızarlar. Su isteyemezsin. Çişim geldi diyemezsin, uykum geldi diyemezsin. Sonra bakmışsın birgün tepen atmış hertürlü hareketi çekmişsin,  bağırma, vurma, kırma, sinirlenme, sallanma ki bunları bu bilinçle yaparsın. Ondan sonrasında da  tipik otizm hareketleri. Ne yapacaksınız? Böyle idare edin, dua edin de daha da gerilemesin.
 
Bir de 2 yaşındaki halini düşün. 2 yaşında olsaydın hepten kopardın işte.  Kendi kendine sallanma,  bağırma, ısırma, kafa vurma,  herseyi fazlasıyla yapardın sonra da sana otizmli, hep böyle kalacak damgasını vurup senin hayatını elinden alacaklardı. Sonra da ailen doktor doktor, eğitimci eğitimci, senin hayatını, hem de ailenin hayatını, parasını, umutlarını, zamanını çalacaklardı. Evet, burada empatiye devam. Sana böyle bir hayat yerine ben de o evde olsaydım ve suyun su, yani evde gördüğün her objenin üzerine Japonca isimlerini üzerlerine yazsaydım,  sonra sana suyu gosterıp suuuu suuuuuuuu suuuuuuuuuu diye söyleseydim, yüzlerce kere. İlk gün tek kelime suuuuuuuu çalıştırsaydım dudaklarımı okuyup nasıl söylediğimi öğrenip taklit yapsan, evi ziyaretinde hep suyu da görsen, hem görsel hem işitsel olarak sana hitap etsem,  o zaman sen suyu öğrenirdin. Japonca konuşurken su lafı geçince “aaaa su dedi” dermiydin,  evet derdin. Demek ki konuşmak için gereken duymak,  algılamak ve  taklit ile sen başarırdın onların konuşmasından su demeyi. Sesin su olduğunu algıladın. Demek ki algı nasıl açılırmış, nesnelerin isimlerini bolca tekrar ederek, hem gösterip hem de söyleyerek. İlk günler “su” diye 500 kez söyleyeceksin. Daha sonrakileri daha çabuk öğreniyorsun,  çünkü öğrenmeyi öğreniyorsun. Aslında hepsinin ismini biliyorsun ama konuşamıyorsun. Tıpkı yabancı dil öğrenmek gibi. İşte ben de burada Ayberk’e türkçe öğrettim.  İlk gün bardak gösterip 500 kez bardak dedim.  Ertesi gün bardak dediğimde bardağı bana getirdi. Belki .sırayla herseyi çalıştırdım. İlk günler 500, sonra 100,  sonra 10, sonra 1 kere.  İnanın 15 tekrar  sonrasında herşeyin ismini biliyordu ama konuşamıyordu. Yani duygu algıları açıldı şimdi sıra dudak taklidine kaldı.
 
Yine empati yapalım. Siz yine Japonyada o evdesiniz.  Herşeyin yerini biliyosunuz, herşeyi kendiniz  yapabiliyorsunuz. Konuşma ihtiyacı duyarmısınız o insanlarla. Aman ne gerek var der bir de onlari  geri zekalı görürsünüz,  ona anlatana kadar kendim yaparım dersiniz. Ama su demeden sana su vermezlerse ne olur, konuşmak zorunda kalırsınız . Önceleri beceremezsiniz söylemeyi. O zaman ne yaparsınız? Yine kriz geçirir, klasik otizm hareketlerini yaparsınız,  bağırırsınız,  atarsınız,  sıkarsınız, yine de vermezler suyu. Ama ben karşınızda suuuuu suuuuu diye  söylersem siz de söylemeye calışırsınız, sonunda su dersiniz. Su kelimesini tek  başına kolay söylemeye başlayınca giderek herşeyi söylemeye başlarsınız çünkü anlarsınızki konuşmadan hiçbirşey vermiyorlar,  mecbur kalırsınız konuşmaya. Konuştukca da kendinize özgüven gelir ve de konuşursunuz. 
Bizim çocuklarımız görsel zekaya sahip. Gözlerini video çekimi yapan kamera gibi düşünün. Herşeyi kaydedip beyinlerinde arşivliyorlar. Konusmayı da görsel ezberliyorlar. Mesela Ayberk ilk çalışmalarda dolmayı öğrenmişti. dolma deyince gösteriyordu. Sonra dolap deyince de dolmayı gösteriyordu çünkü ilk hece Cardio hemen arşivden dudak haretimi gözünün önüne getiriyor. Ben “dol”  deyince neyin resmi var? Dolmanın, onu gösteriyordu. Sonra dolap diye gösterip birkaç kez tekrar edince onu kaydediyordu. Aslında çokkkk ama çokkkkkk zoru başarıyorlar. Anlamını bilmediğiniz birşeyi nasıl yaparsınız,  cokkk zorlanır, sadece ve sadece ezbere dayalı olarak yaparsınız. İşte bizim çocuklarımız herşeyi ezberleyerek yapıyorlar, o yüzden konuşmanın, seslerin video çekimi kaydı yok, o yüzden çok zorlanıyorlar. Konuşmanın anlamını bilmiyorlar.
 
Görsel ezberleye ezberleye tüm varyasyonları ile konuşmayı başarıyorlar.  Ayberk çok iyi dudak okuyor. Sessiz söylediğim herşeyi tekrar edebiliyor çünkü benim tüm dudak hareketlerimin videosu var beyninde. Mesela dolma nın resmi.  Başka dolap ın resmı.  Başka ilk konuşmalarında illaki ben dudak hareketi yapacağım yoksa konuşamıyordu. Halen de yeni öğrendiği ezberleyemediği  bir kelime için ilk benden dudak hareketi bekliyor. Ne kadar cok kullanırsa o zaman ezberliyor,  yardımsız söylüyor,  tıpkı yabancı dil ögrenir gibi. Biliriz ama söyleyemeyiz.  Birisi ilk heceyi söyleyince hatırlarız. Ama çok kullandığımız kelime ise zaten ezbere biliriz.
 

 

Etiketler: