x
     
25.01.2015 17:57:46
Okunma: 6498
1 Yorum

İCİNİZDEN BİRİ / icinizdenbiri35@gmail.com
Buraya Kadar

 
Bu son yazım olacak, karar değiştirmeme yol açacak bir gelişme olmadığı sürece bu köşenin son yazısı. Köşeye başlarken beklentim, duyarlı topluma yönelik sınırlı ölçüde de olsa bir kıpırdanış oluşturabilmekti. Görüş belirten, önerileri olan 15-20 kadar sürekli sayılabilecek katılımcı olabilmesi, onlar ile görüşlerin ve önerilerin sıralandığı, yerine göre çatıştığı bir ortamın oluşabilmesi, okurların motive edilmeleri ile yeni katılımcıların ortaya çıkması, forum ortamının ama yavaş ama hızlı, giderek gelişmesi, gelişmesi. Olmadı, pek olamayacağını, beceremediğimi, gördüm. Suni ajitasyonlar, medyada zaten duymakta olduklarınızın, iyi bildiklerinizin bu köşede tekrarlanması da anlamlı olmayacaktı. 
 
Elbette dikkatimizi Ülke’nin en temel gerçeğinden uzağa çeviremezdik, 2015 seçimleri Ülke için çok kritik, yaşamsal önemde bir belirleyici, bir eşik olacaktı. Eşik geçilirse önümüze aydınlık bir yol açılacak, geçilemez ise sonu kestirilemeyen gelişmeler, sıkıntılar, yaşam zorlukları ile karşı karşıya kalınacak, ortaçağ karanlıklarına yol alan bir gemiye “sadece kürek çekecek, söz hakkı olmayan köleler olarak”  bindirilecektik.  Son yazılar dolayısıyla seçimler ve bugünkü yuvarlanışın sona erdirilebilmesi üzerineydi.
 
Bu çok önemli konudaki düşüncelerimi çok kısa olarak tekrarlamadan yapamayacağım ve ardından Melih Âşık’ın dünkü yazısından kısa bir alıntı yaparak “bitti” diyeceğim. 
 
- 2015 seçimi hedeflerini ve bunun için yapılması gerekenleri belirlerken büyük ölçüde pragmatik olunması çok önemlidir. Konu olmak ya da olmamak konusudur. Cumhuriyet kazanımları ve demokrasi ya korunabilecek, ya da kolay kolay uzunca bir süre inmeyeceği raflara kalkmış olacaktır.  
 
- Gerçekçi olunduğunda Ülkemiz için seçim sonuçlarının CHP-MHP koalisyonunu getirmesi dışında bir çıkış yolu görünmemektedir. 
 
- CHP-MHP koalisyonunun gerçekleşebilmesi için AKP oylarının en az %10-12 oranında azaltılabilmesi kesin bir gerekliliktir. Bunun için de AKP seçmeni ile doğrudan iletişim içerisinde olunabilmeli, olabilince çoğunun tehlikeli gidişi, yalan dolan ve dalavereleri algılamaları, önemsemeleri sağlanmalıdır. 
 
- Seçim başarısı için bu partilerin önderliğinde, geniş sivil toplum kesimlerinin katkıları ile çok yoğun ve etkili çalışmaların yürütülmesi de önemsenmeli, bir gereklilik olarak görülmelidir.  Partilerde bu yönde bir çaba görülmemesi karşısında ise sivil toplum tarafından bıkmadan, usanmadan uyarılmalarına çalışılmalıdır.  
 
- Bu süreç de ne olursa olsun bu partilerin eleştirilmemeleri, eleştirme ve yönlendirici çabaların seçim sonrasına bırakılması da çok çok önemlidir.
 
Bu köşenin önceki iki yazısındaki önerileri hiç olmazsa 20-30 okurumuz önemseyerek gerçekleştirmiş olsa, önerilen yazılar önerilen e-mail adreslerine gönderilmiş olsaydı, çabaların devamını getirmeye çalışmak, konuyu sürdürmek açılarından bir motivasyon oluşabilirdi. “Mesajların gönderilmediğini nereden biliyorsun” derseniz, “Ortalıktaki sessizlikten hissediliyor” derim. 30 a yakın mesajın gönderilmesi gerçekleşmiş olsaydı, hiç olmazsa bu arkadaşlarımızdan 4-5 i yorum gönderir, görüşlere katıldıklarını, önerilen metinleri önerilen kişilere gönderdiklerini belirtirlerdi diye düşünüyorum.
 
Bugün gündemde öne çıkan önemli bir tehdide de dikkatlerinizi çekeceğim. RTE, AD ve yandaş medya büyük bir gayret içerisinde vatandaşı ayrıştırıyor, yandaş olmayanların can güvenliklerini tehlikeye atarak onları sindirmeye çalışıyor. Bu konuda Melih Aşık’ın dünkü yazısından kısa bir alıntı aşağıda yer alıyor.
 
“Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Hasan Herken, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda merdivenlere dizilen ve eski Türk devletlerini temsil eden 16 cengâverden bornoz giymiş olanına takılmış. Bu adam kimi temsil ediyor sorusuna Dulkadiroğullarından esinlenerek “Duşakabinoğulları” demişti. Çünkü elde resimleri olmayan eski Türk devletleri askerlerine kıyafet yakıştırılırken bazı giysiler komik olmuştu. Dekan Hasan Herken üç gün önce istifa etti.
 
İstifasının sebebi sorulduğunda da Ak Partili gençlerin kendisini “bombalamakla, parçalamakla, öldürmekle” tehdit ettiğini, annesine küfürler yağdırdığını anlattı.
 
Saldırı ve tehditlerin yağmaya başlaması için karikatür şart değil... Muhalif olmak yeterli.
 
Ülkeyi yönetenler öfke beyan eder etmez durumdan vazife çıkaran topluluklar linç eylemini başlatıyor.
 
Adam işten atılıyor, hakarete uğruyor, çoluğu çocuğu adına endişeye kapılıyor. Bazısı - M. Ali Alabora gibi - ülkeyi terk etmeye mecbur kalıyor.
 
Türkiye Başkanlık sistemine geçmeli mi? Hararetle bu konu tartışılıyor. Ama hiç gereği yok. Başkanlık sisteminde anayasal kurallar ve hukuk geçerlidir. İktidar gücünün sınırları vardır.Bugün Türkiye’de kullanılan iktidar gücünün hukuku ve sınırı yok. Klasik anlamda başkanlığa niyet de yok. Özlenen sistem o değil...”. 
 
Evet. Özlenen tek adamlık,  padişahlık, astığım astık, kestiğim kestik’cilik.
 
Bu arada bana bu köşede yazma fırsatı veren başta Nivent KURTULUŞ Hanım olmak üzere Gaze-Temiz ve Temiz İzmir Derneği mensuplarına şükranlarımı sunarım. İşleri çok değerli ancak çok çok zor ve her türlü desteğiniz onlar için değerli olacak, bunu görüyorum. Ben bir anlamda çabuk havlu attım ama onlar uzun soluklu ve pes etmeye hiç niyetleri yok. 
Ülkemizde aydınlık günlere kavuşmamız dileği ile sağlıcakla kalın.
 

Etiketler: