x
     
02.03.2017 20:33:12
Okunma: 2882
1 Yorum

Mehmet Erdül
UYGARLIK ÇARPMASI

 

Düşündüklerini, yaşamı boyunca elde ettiği birikimlerini gelecek kuşaklara ya da bir başkasına aktarma özgürlüğü “Düşünce Özgürlüğü”dür.

Düşündüklerini söylemesi yasaklanan insan, özgür insan değildir.
 
Özgür olmayan bir insanın, bir başka tanımlama içinde yer alan özgürlüğe ya da hakka sahip olduğu ileri sürülemez, kabul edilemez.
 
Uygar toplulukların bireyleri, düşündüğünü açıklayabilir ve bu yönde açıklamalar yapabilmek için, adı ne olursa olsun, platformlara derneklere, partilere, odalara veya benzeri örgütlenmelere katılır.
 
Devletin görevi, insana yaşamın her alanında özgürlüklerini sağlamaktır.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm anayasalarında kişilerin hak ve ödevleri yer almaktadır.
 
Özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı, haberleşme hürriyeti yerleşme ve seyahat hürriyeti anayasalarda maddeler halinde sayılır.
 
Düşünce ve düşündüğünü yayma hürriyetinden söz edilir.
 
Düzeltme ve cevap hakkı, dernek kurma hakkı, toplantı yapabilme hakkı, mülkiyet hakkı, ispat hakkı ve benzeri daha birçoğu temel haklar arasında sayılır.
 
Temel haklar vardır ama temel hak ve özgürlükler sayılmaya başlandığında önce düşünce özgürlüğünü saymak zorunludur.
 
Düşünceyi suç saymak, insanın varlığını suç saymakla eşdeştir. Bunlar ancak uygar topluluklar için geçerlidir.
 
Uygarlığı, yöneticilerin verdiği kadarı kadar algılayan toplulukları yaratma çabaları, uygarlığı bilen ve benimseyenlerle, karşı görüştekiler arasında çekişmelere, çatışmalar neden olur.
 
Uygarlık çarpması, ileri bir uygarlıkla ilişkiye giren ilkel uygarlık üyelerinin başlangıçta içine düştükleri ve kendi uygarlıklarının çözülmesine dek götürebilen şiddetli ruhsal çatışma durumudur.
 
12 Eylül döneminde en ağırı yaşanan Uygarlık Çarpması’ında olduğu gibi günümüzde bu tür çatışmalar yaşanmaktadır.
 
Sadece düşünce özgürlüğü açısından değil, siyasi, ekonomik, kültürel açıdan yaşamın bütün kol ve yollarında 12 Eylül askeri darbesinin yarattığı tahribat sürmektedir.
 
12 Eylül’de darbeyi gerçekleştirenler darbelerin gerekçesi arasında; ”siyasi partilerin genel başkanlık sultası altında bulunduğunu” da saymışlardır.
 
Oysa bu gün darbenin üstünden yıllar geçmiş olmasına rağmen siyasi partilerdeki “liderler sultası” 12 Eylül öncesinden daha kötü durumdadır.
 
Sadece siyasi partilerin Genel Başkanları için değil, herhangi bir yerde seçim kazanmış olan seçilenlerde de görülen  “Ben Merkezcilik” anlayışı, bu ülke yaşamına, 12 Eylül darbesi ile yerleşmiştir.
 
Türkiye, bazı geceler demokrasi ile yatmış, ancak demokrasisi olmayan sabahlarına uyanmıştır.
 
Bazen de gece yatmasına gerek kalmadan insanların elindeki demokratik hakların bazıları alınıvermiştir.
 
Demokratik hak sayılanlardan bazılarına da, halkın aklının almayacağı biçimde yasaklar konulmuştur.
 
En anlaşılamayan demokratik sindirme, özgürlük kısıtlama, çoğulcu yaşamı engelleme eylemleri 12 Eylül askeri darbesi sırasında yaşanmıştır.
 
Yaptığı eylemler açısından 12 Eylül, ne 27 Mayıs 1960 askeri darbesine benzemektedir, ne de 12 Mart askeri müdahalesine.
 
1980 yılından sonra doğanlar uzun yıllar, 12 Eylül darbesinin ne olduğunu kavrayamamış, toplumun elinden nelerin alındığın, insanların başına neler geldiğini, bir askeri darbe ile ellerinden alınanları geri kazanabilmek için verilen ve daha verilmesi gerekecek olan mücadelenin boyutunu, bunun nedenlerini öğrenememişlerdir.
 
12 Eylül darbecileri toplumun başını kuma gömmeye çalışmıştır. Birey olarak insanlara eziyet ederken, onları işsizliğe, açlığa ve ölüme mahkûm ederken, ülkeyi yönetenleri bile hor görmüştür.
 
Ülkemizin Uygarlık çarpası yaşamasına direnci kalmamıştır.
 
Ülkemiz yaşayanları, Uygarlığı, yöneticilerin verdiği kadarı kadar algılamak istememelidir.
 
İstememektedir.

Etiketler:

Misafir - 08.03.2017 10:22:15

  • Cesamin Özkan
  • Toplumlar isteyerek gelişirler. Bu istekler verilmek istenmez ama eninde sonunda söke söke alınır. Bu böyledir. Şimdi yine toplumsal talepler var ama vermek istemeyen bir iktidar var. Hatta vermeyi bırakın bu güne kadar kazanılmış edinimleri geri almak isteyen bir iktidar var. İşte bu referandumda gereken tavrı gösterecek ve vermiş olduğu yetkileri kötüye kullananlara HAYIR diyecek. İşte o saatten sonra milletin talepleri dillenecek ve tarihsel süreci tersine çevirmeye çalışanlardan bu defa vermiş olduklarını fazla fazla ve acımadan geri alma dönemi başlayacak. Bu hesap sorulacaklar potasında elbetteki iktidara alan açma adına görev kuşanmış sözde muhalif alanlarda konmuş olacak. Bunun başında da İzmir deki sözde CHP li belediye başkanları ve onların yapıları gelmiş olacak.
  • Yazarın Diğer Yazıları