x
     
22.01.2017 18:28:05
Okunma: 3523
1 Yorum

Mete Gönenç gonencmete@yahoo.com
İZMİR DÜŞERKEN (5)

 
Güzel bir rüya gibi hatırladığım 60’lı yıllardan sonra, 70’li yıllar bir kâbus gibi başladı. Bu yıllar, artık ömrünü dolduran ve çökmesi umulan kapitalizmin, emperyalizm aşamasından, küreselleşmeye geçiş dönemi oldu. Bu geçişin en önemli teorisyeni Milton Friedman’ı ise Siyasal Bilgiler son sınıftayken değerli hocam Yılmaz Akyüz’den öncelikle öğrenme fırsatım oldu.
 
O günlerden bu güne yaşadıklarımızdan da anlayabileceğimiz gibi, bu teorinin temeli, kapitalizmin ilk yıllarından bile daha vahşi hale getirilmesidir. Buna göre sosyal devlet yok edilecek, tüm kamu varlıkları özelleştirilecek, işçi ücretleri olabildiğince düşürülecekti. Bunun için de sendikasızlaştırılmaları gerekiyordu. Artık holdinglerin hâkim olduğu piyasada serbest rekabetten bahsetmek mümkün olmaktan çıkmıştı. Büyük küresel firmaların, sadece kendi çıkarlarını gözeterek, kukla ve giderek faşist iktidarlar ile zavallı dünya halklarını yönetmesi demekti. Zira bu ekonomik modelin azgelişmiş ülkelerde demokrasi koşullarında uygulanması mümkün değildi.
 
İşte biz de bu yıllara 12 Mart faşist darbesiyle başladık. Sanırım bizi 12 Eylüle götüren süreç emperyalizm tarafından, diğer ülkelerde de olduğu gibi, çok ince ve detaylı bir şekilde planlanmıştı. İşçi haklarını savunmak için 1970 15-16 Haziranında DİSK önderliğindeki ülkemizin en büyük, hatta ilk işçi direnişi hatırlanırsa ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
 
Darbe sonrası ilk yapılan ise ikame ekonomisinden, dünya pazarlarına ihracata açılmak adı altında, İMF reçetelerinin uygulanmaya başlamasıydı. 1976’lara gelindiğinde Demirel önderliğinde işçi ücretleri o kadar düşürülmüştü ki hükümet ciddi bir AFERİN almıştı. Genelde milliyetçi cephe (MC) hükümetleriyle geçen bu yıllara damga vuran ise derin devlet ve onların himayesindeki ülkücü katillerce kalleşçe işlenilen siyasi cinayetler ve terör olmuştur. PKK’nın bile 12 Eylülden sonra güçlenmek üzere, gizli! Güçlerce bu 1978’ de kurulduğu ise hiç unutulmamalıdır.
 
Bu yüzlerce cinayeti (Doğan Öz, Abdi İpekçi, Bedrettin Cömert, 7 silahsız, yiğit TİP’li genç, Kemal Türkler ve birçok değerli insanımız) CIA-MİT’in iti olarak işleyen Ağca, Çatlı, Kırcı gibi birçok katilin hala aramızda olması ise sanırım hiç unutmamamız gereken gerçeklerdendir. K.Maraş v.s katliamların ise bazılarımızın hala millici dedikleri güçler tarafından nasıl planlandığı da hiç unutulmaması gereken gerçeklerimizdir. Bütün bunlar olurken son dönemlerde demokrat bile bulduğumuz Demirel, büyük hayranı Kılıçdaroğlu’nun bu günlerde tekrarladığı gibi ‘bana ülkücüler katildir dedirtemezsiniz’ diyordu.
 
Faşizm ortamında ilk iş olarak kapatılan ikinci TİP ise hayatını insanlığa adamış, dava insanı Behice Boran’ın önderliğinde de olsa 1960’lardaki gücüne ulaşamadı. Mihri Belli ve Doğu Perinçek liderliğinde ortaya atılan milli demokratik devrim (MDD) zırvası peşindeki diğer sol ise, kışkırtıcı ajanların da yönlendirmesiyle, hala aşılamayan bir şekilde yanlış ve zamansız silahlı eylemlerle solu halktan koparmaya devam etti. Doğru dürüst bir teorileri de olmadığı için ise devamlı parçalanarak güç kaybetmeye devam ettiler. İş o hale geldi ki kuracakları örgütlere isim koyabilmek için alfabede harf bırakmadılar. 
 
Cumhuriyeti kurup devleti yaratan ve 1950’lere gelindiğinde misyonunu yitiren CHP ise ilk defa sivil kökenli başkanı Ecevit’le, özellikle de TİP’e giden oyları geri almak için hiçbir zaman içini dolduramadığı ‘ORTANIN SOLU’ sloganı etrafında birleşti. Başta başarılı da oldu. ‘Toprak işleyenin, su kullananın’ sloganlarıyla 1977’de % 41,7 oyla tek başına iktidar oldu. Bu arada başbakan olarak derin devlet-Özel Harp Dairesinden de haberi olan Ecevit, bunu halka açıklayıp, mücadele başlatacağı yerde 11 tane sağcı milletvekili satın alarak iktidarını sürdürmeyi seçti.
 
Bu dönem de, başta TARİŞ olmak üzere, Tarım Kredi Kooperatiflerinde bazı sosyal demokrat uygulamalarda kısmen de olsa başarılı olunurken, diğer alanlarda çoğu partili olan bürokrasinin becerisizlikleri ile ciddi sıkıntılar yaşandı. CHP, 1978’lerde başlayan ve sera burjuvazimizin de kıtlık yaratarak katkı verdiği ekonomik kriz sonucu, 1979 sonlarında kaybettiği senato seçimi sonrası bir daha gelmemek üzere tek başına iktidara veda etti.
 

 

Etiketler:

Misafir - 30.01.2017 14:06:27

  • Cesamin Özkan
  • İzmir düşmeyecek Aziz Kocaoğlu na rağmen. İzmir in düşmesi için Aziz Kocaoğlu ve şu anki CHP il ilçe yapıları bunu başaramayacaklar. CHP yi truva atlı işgalden kurtaracağız o da yetmeyecek bu ilde AKP ye hizmet adına iş üretmekte olan Aziz Kocaoğlunu ve onun yapılandırdığı tüm unsurları yargılama adına gereken yasal ortamıda sağlayacağız. AKP ye ortam hazırlayan CHP içerisindeki AKP ruhluların cezasız kalması asla olanaklı değildir. Bu ülkenin ve CHP nin bekası anlamında bu günün parti içerisinde ki farklı maskeli zarar odaklarının mutlaka cezalandırılmalarının gerekliliği sabittir.
  • Yazarın Diğer Yazıları