Nivent Kurtuluş nivents@yahoo.com
KAOS
17 Aralık sabahı, “yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” ile uyandık. Bakanlar ve oğullarının tapeleri ortalığa saçılmış daha ne oldu derken, tutuklamalar, görevden alınmalar peşi sıra gelmeye başladı.
Ardından, operasyonun kilit ismi olan İçişleri Bakan’ı istifa etmek yerine, emniyette jet hızıyla görevden almaları başlattı. Soru işaretleri bırakan bir bakan istifası haberlerini henüz anlamaya çalışırken, akıl sınırlarını zorlayan, Adli Kolluk Yönetmeliği’nde değişiklik yapıldı, artık operasyon yapılmadan evvel emniyet ve jandarma görevlilerinin amirlerine bilgi vermesi zorunlu hale getirildi.
Böylesi bir şey olabilir mi, diye tartışmalar başladı ve en nihayetinde açılan davalar neticesinde Danıştay’dan döndü.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, ortaya “Cemaat, AK Parti ile savaşı” denildi, “Paralel devletin işi” denildi, "ABD ve İsrail’in kurduğu tezgâh” da, denildi.
Halk daha olayları sindiremeden, bu kez ortalığa kasetler yayıldı, bu kez de “AKP- Cemaat kavgası bel altına indi” denildi.
Gerçekten neler olduğunu kimse anlayamadı, sahi neden oldu bütün bunlar, dünden sabaha olmadığı kesin.
Her ne oldu ise, olan yine halka oldu, dolar fırladı, faizler yükseldi, zengin yine parasına para katarken, halk ne yapacak?
Yolsuzluk operasyonlarıyla daha önceleri de tanışmıştık, biliyorduk, duyuyorduk, ancak yargı hiçbir zaman meşruiyetini yitirmemişti.
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti değil midir?
Bir devletin kuruluş ilkelerine karşı gelinebilinir mi? Bir ülkede kuruluş ilkelerine karşı geliniyorsa eğer durum meşruiyet sorunundan ziyade rejim sorununa dönüşmez mi?
Yargının bağımsızlığına karışılabilinir mi?
Hakim kötü, savcı kötü ile nereye kadar gidilir?
Gazetelere yansıyan bir habere göre; “Bu bir darbedir. ABD, İsrail ve Fethullah Gülen Hareketi'nin 17 Aralık'ta düğmesine bastığı operasyon, darbeye dönüştü.”
Bu nasıl bir darbedir? Hakimi dinlemiyorum, savcıyı tanımıyorum o zaman kaos olur.
Darbe sadece hükümete yapılmaz, askeri darbe vardır, sivil darbe vardır.
Darbeye devrim diyebilirmiyiz?.
Yarın asker çıkar, polis çıkar, diğer gün halk çıkar nereye gider?
Madem yargı meşruiyetini yitirdi denilmekte, o zaman paşalarda çıkar, “hapiste yatanlarımızı verin” derse, gazetecilerimizin, aydınlarımızın yakınları “hapiste yatanlarımızı verin” derse ne olur?
Binlerce kişi içerideyken niye sesler çıkmıyordu? Kendi yaktığı ateşten yanacaksa yansın diyenlerdenim, hayat ne yazık ki bumerang misali ne yaparsan sana geri dönüyor.
Böyle kriz yönetilebilinir mi?
Yargıda darbe girişimi olabilir mi?
Kanunları yapan yasama organ ile kanunları uygulayan makamların farklı olması hukuk devletinin gereği değil midir?
Yargıya baskı yapılmasını bir kenara koyun baskı yapılmasının ihtimali bile yargıyı zedeler.
Vatandaşın devlete olan güveninin temelidir yargı. Yargıya karşı oluşacak güvensizlik eşittir devlete güvensizlik.
Acele bir şekilde erken seçim kararı alırsın ama, CHP erken seçim istemiyor, hükümeti düşürüp iktidar olma peşindeler.
CHP kimlik arayışına girmiş durumda, CHP değişim değil mutasyona uğradı, kozadan kelebek çıkacak diye beklerken güveler çıkıyor.
Karanlıkla karanlığı aydınlata bilir misiniz?
Seversiniz sevmezsiniz, CHP eski Genel Başkanı CHP’nin altı okuna sahip çıktı, Atatürk çizgisinden bir an olsun ayrılmadı. YCHP aynı çizgide mi?
Kılıçdaroğlu neden hükümetin istifasını isteyemedi? Neden kendisine yöneltilen soruya; “ hükümetin istifası kendisinin bileceği bir şey” derken ne demek istedi?
Bakanların istifasına yaklaşımı ise; “Acı bir olay” demekle yetindi. O an TV karşısında bayılacaktım.
Geçmişte, cemaatin dershanelerini yerden yere vuran, Kılıçdaroğlu 22 Şubat 2008 tarihinde verdiği önergede; “Sayıları 5 bini bulan dershaneler eğitim sistemimizin açıklarını kapattığını savunmaktalar. Dershaneler gerçekten yaraları iyileştirmekte mi, yoksa vücudun yaralara alışmasını mı kolaylaştırmakta, Cemaat dershaneleri öğrencileri ‘ders çalıştırıyoruz’ kandırmacısıyla kamplara alıyor. Öğrencide psikolojik telafisi mümkün olmayacak bozulmalara neden olmaktadır.” Demiş.
Aradan geçen beş yıl sonra da, Dershanelerin kapatılmasını değerlendiren Kılıçdaroğlu, "Bugünkü şartlar altında dershanelerin kapatılması pek akıllıca bir politika değil” demiş. Bir başka haberde ise; “Dershaneler kime danışılarak kapatılıyor, eğer kapanırsa 100 bin kişi işsiz kalır” demiş.
Hani dershaneler ders çalıştırıyoruz kandırmacısıyla kamplara alıyordu?
Sayın Kılıçdaroğlu, Allah size Atatürk’ün kurduğu bir partinin başına geçmenizi nasip etmiş, sizin Atatürk çizgisinde mi yürümeniz lazım yoksa oy uğruna başka çizgilere mi geçeceksiniz. Karar sizin eğer aklınızda iktidara doğru yol almak yok ben Cumhurbaşkanı olayım diyorsanız bir şey diyemem.