x
   
14.11.2016 20:31:05
Okunma: 4055
1 Yorum

Yasemin Başak Arel
VENEDİK & ALAÇATI

 
Venedik, PO ırmağının Adriyatik denizi kuzeyinde, Balkan yarımadası ile İtalya arasında kalan Dalmaçya kıyılarından, çeşitli kollara ayrılarak denize döküldüğü alanda oluşmuş bir su havzasıdır.
 
Irmak kollarının taşıdığı alüvyonlar yüzyıllar boyu deniz içinde bentler oluşturmuş, bu bentlerin gerisinde kalan su havzası, tatlı su ile alüvyonların doldurduğu sığ denizli bölgeyi, çoğunluğu bataklık yapıda bir gölet haline getirmişti.,
 
Roma’da 2200 yıl önce o döneme kadar en büyük imparatorluklardan biri kurulmuş olmasına rağmen, hemen yakınındaki Venedik, zamanın koşullarında işe yaramaz fiziki durumuyla, İtalya’nın gelişiminden nasibini alamamıştı…
 
Bölge ekilebilir, ziraat, tarım ve hayvancılık yapılabilir bir bölge değildi. Milattan sonra 900’lü yıllara kadar yerleşik halk, balıkçılar ve tuz üreten köylüler haricinde bir düzine korsan aileden ibaretti… 
 
Korsanlığın gelişmesinde bölgesel özelliklerin payı büyüktü. Bataklık havzada sığ dip yapısına uygun, hareket kabiliyeti yüksek tekneler kullanmak zorundaydılar. Adriyatik’te yol alan Büyük ticaret gemilerini hızla yağmaladıktan sonra, onların yanaşamadığı sığlık deltalarına kaçmak, saklanmak ve izlerini kaybettirmek marifetiyle donanımlıydılar. 
 
Zaman içinde korsanlığı Paralı askerliğe taşıyacaklar, imparatorların, kralların, papanın, erk sahiplerinin denizde ücret karşılığı iş bitiriciliğini üsteneceklerdi. Böylelikle giderek ekonomik güç kazandılar. Adriyatik denizinde, korsanlık faaliyetinde bulunan tüm diğer oluşumları yok ederek, bölgenin tek hakim korsan donanmasının sahibi oldular. 900’lü yıllara gelindiğinde yavaştan resmiyet kazanan özerk bir yapıya, DÜKA’lığa kavuştular. 
 
Yine de Venedik korsanlarını imparatorluk mertebesine çıkaran ve onlara en büyük zenginlikleri ve bir türlü sahip olamadıkları ASALET vasfını bahşeden olay, 1204 yılında yine ücret karşılığında, HAÇLI seferlerine katılmaları ve bu vesile ile İSTANBUL’u ele geçirmeleri olmuştu.
 
Kilise vaad ettiği sefer masraflarını karşılayamayınca, Venedik korsan birlikleri, Kudüs’e gitmekten vazgeçtiler. İstanbul’da kalmaya ve burayı yağmalamaya karar verdiler. O dönemde iç karışıklıklar altında çalkalanan Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti Konstantinopolis, gücün, ihtişamın ve paha biçilmez zenginliklerin beşiğiydi… Değerli madenler, altın, mücevherler, sanat eserleri ile doluydu. Ayasofya kilisesi’nin tüm duvarlarının değerli taşlar, mücevherlerle kaplı olduğu ve o dönemde tamamının Venedik korsanlarınca yağmalandığı kaydedilmiştir. İstanbul’dan çalınan birçok tarihi eser ve Poligonun 4 Atlı heykeli de halen Venedik’te sergilenmektedir.
 
Venedik bu soygun ile inanılmaz zenginlik ve dolayısı ile güç sahibi olmuştu. Akdeniz’de ticaret yolları üzerindeki birçok önemli adanın hâkimiyetini ele geçirmeden İstanbul’dan çıkmayacaktı. Böylelikle Girit’i, Kıbrıs’ı ve ticaret yollarını ellerinde tutan bir krallığa dönüşeceklerdi.
 
 
Yağmacı korsanlar, tüm deniz ticaretini haraca bağlamışlardı. Venedik Gölet’inin ortasında, Günümüzde her yıl suya batmaya devam eden Görkemli Yüzen şehirlerini kurdular, yağmaladıkları servetleri batmakta olan bu şehirlerine taşıdılar. Başlangıçta, sazlıklar arasında, sala benzeyen kulübelerden ibaret bir korsan kasabası olan Venedik, tarih sayfalarına giren tüm soygun ve talanları ile sağladığı ihtişamına rağmen, bugün tabiat ananın gazabına yenik düşüyor… hikayesini iyi okuyan ve anlayan bir idrak, şehri orada kurmak zorunda oldukları için kurduklarını, hali hazırda yaklaşık 1200 yıldır o bataklığın içinde yaşadıklarını ve şehir kuracak başka bir yerleri “olmadığı” mecburiyetini anlar….tabiat kurallarına karşı gelecek küstahlıkta, emsalini yaratma peşine düşmezdi…
 
Alaçatı Karşıyaka deresinin alüvyonlarını taşıdığı yumru koyu, Roma imparatorluğu dönemi öncesinde de Liman olarak kullanılmaktaydı. 12 ION şehri, Anadolu’nun, Ege ve Akdeniz’in diğer eski medeniyetleri, Adalar, birbirleri ile ve Akdeniz üzerinden geçen tüm ticaret yolları ile bağlantılıydı. Efes, Miletos, Sardes gibi, Erythrai de 2200 yıl ve öncesinde, coğrafyasında üreten, ziraat ve ticaret ile uğraşan modern Şehir devletleriydi…3000 hatta 4000 yıldır medeniyetler bölgesi olan EGE kıyılarında, eski dünya kıtalarının ticari yollarının kesiştiği nice önemli liman var olduysa da, suyun içinde şehir kurmaya “gerekçe veya mecburiyet” yaşanmamıştı… ION krallıklarının KRAL YOLU adıyla tanımladıkları ticaret güzergahı bu bölgede Alaçatı limanından Urla’ya devam etmekteydi.. yine de tarihte Alaçatı Liman şehirleri, sahilden 1 kilometre kadar geride konumlanmıştı… 
 
Eski medeniyetler, Roma, Bizans ve Osmanlının ardından, yarımadanın tamamı gibi Alaçatı da bu vasıflarını yitirmişti. Tarih sayfasında adından söz edilmeyen yaklaşık 100 yıllık bir döneme girmişti.
 
 
Son 15 yıllık zaman diliminde,  yumru koyunun sığlığı, rüzgârı ile bir anda dünya çapında sörf merkezi olma ayrıcalığını kazanmıştı. Bu fırsatı, İstanbul’un zenginlerine Cazibe Merkezi olarak yapılaşmaya feda etti. Gereksiz ve yersiz bir görgüsüzlük örneği olan, deniz içinde KOMÜN tarzında konutlarla RANT peşine düştü. Sörf turizmi ile yakaladığı fırsatı, bindiği dalı kesercesine harcamaya koyuldu…. Hiç şüphesiz  yakın bir gelecekte, korsanlıkla imparatorluğa dönüşen ancak yine de tüm çalıntı servetine rağmen balçığının içinde boğulmaya yüz tutan, özendikleri Venedik ile aynı sınavla yüzleşmek zorunda kalacaktır….
 

 

Etiketler:

Misafir - 19.11.2016 00:28:17

  • Cesamin ÖZKAN
  • Azra Erhat tadında bir mitolojik anlatım olmuş. İşte İzmir, Çeşme gibi yerler o bölgenin tarihçesini kültürünü üzerinde yaşamış olan uygarlıklarını en başta bilen ve o geçmişe saygı üzerine görev yapan, kenti geliştiriken öz dokusunuda koruma kültürüne sahip olan kişilerce yönetilmelidir. Yoksa inşaatla yatıp inşaatla kalkan tipiklerin işleri değildir İzmir ve Çeşme gibi yerleri yönetmek. Çok acı bir durumu yaşıyor İzmir vede Çeşme. Bu hafifliğin dayanılmaz ağırlığı çok uzun sürmeyecektir. CHP bu kişilerin dans ettiği cirit attığı alan olmayacak, bu günkü torbadan nasıl çıktıkları belli olan kişiler gündemde olmayacaklardır. Bu kesinleşmiş bir karardır artık, mevkilerinden kaynaklı olanakları da paraları da bu kararı bozamayacaktır. Ha birde görev yıllarına yönelik hesap verecekleri işleri varsa ki öyle gözüküyor o hesapta görülecektir yüce yargı nezdinde.
  • Yazarın Diğer Yazıları