x
   
23.10.2016 19:41:29
Okunma: 4752
2 Yorum

Yasemin Başak Arel
DUBAİ & İZMİR

 

Karşılaştırmayı veya örnek göstermeyi sevmediğim halde, akıl-mantık ve bilimin dünyamıza ve insanlığa hizmetinden yana biri olarak sorgulamaya yönelik bir örnektir,

 
Dubai, yaklaşık 4.000 km2’lik coğrafyasında, başkent Abu- Dabi yoğunluğunda 2,5 milyonluk bir emirliktir. İzmir, 12.000 km2’lik bir alana sahip 4,5 milyonluk bir şehirdir.
 
Her ikisinin ortak özelliği, tarih sayfalarına Liman şehri olarak geçmiş olmasıdır. Ticaret Limanı vasfıyla anılan Dubai’nin tarih sayfalarında ilk adından söz edilişi, 1095’li yıllarda, çok sonralarında isminden bahsedilişi 1700’lü yıllarda olmuştur. Bu tarihler arası veya öncesiyle ilgili bir kayıt düşülmemiştir. 
 
İzmir’in ise medeniyet tarihi ile başlayan geçmişi, binlerce yıl geriye uzanan ticaret limanı özelliği bulunmaktadır.
 
Elbet ki, İzmir’in medeniyet beşiği olabilmesindeki en büyük etken, iklim ve coğrafya ayrıcalıklarıdır. 
 
Dubai, Hürmüz Boğazında, ufak tefek ticari faaliyetlerde bulunan bir Arap Kasabası, elindeki tek ekonomi olan, balıkçılık, istiridye avcılığı ve İNCİ ticareti ile geçinmektedir. 
 
1792 de Osmanlının bölgeden çekilmesinin ardından, İngilizler Osmanlıya karşı korumak vaadiyle bölgeyle ikili ticaret anlaşmaları imzalamış ve zaman içinde çok daha etkili olmuşlardı.
 
1830 da El- Fahidi Kalesinde DUBAİ MÜZESİ kuruldu ve giderek daha fazla şehir devleti formuna kavuşturuldu. Aynı dönemde Hürmüz Boğazında Haliç’in derinleştirilmesi ve genişletilmesi ile ilgili çalışma başladı.. Daha büyük kapasiteli gemilerin Limana yanaşabilmesi gerekiyordu…
 
1966 da bölgede petrolün çıkarılmasıyla ekonomisini güçlendirdi ve 1971 de 7. Arap Emirliği olarak resmi kuruluşu ilan edildi.
 
Petrol rezervlerinin kısıtlı olduğu öngörülmüştü ve ekonominin sadece bu kaynağa bağlanması istenmiyordu. Alternatif kalkınma- ekonomi modelleri yaratılmalıydı… 
 
Uzun yıllar İngiltere’de yaşamış Mısır kökenli iş adamı, Muhammed EL Fayed, bu dönemde Dubai’nin vizyonunda ve geleceğinde etkili olmuştu….
 
Dubai’de ilk yapılan iş, DENİZ SUYUNU TATLI SUYA ÇEVİREN SU ARITMA ÜNİTELERİ KURMAKTI….. 
 
Su olmaksızın, proje üretmek, model geliştirmek veya gelecek vaat etmek imkansızdı…Tatlı su üreten ve bunu geniş alanların sulamasında kullanan Dubai, çöl ortasında bir VAHA yaratmıştı…. Hoower Barajının sayesinde Kurulan Las Vegas gibi çöl HAYAT bulmuştu..
 
 
Hemen arkasından, iş- finans ve turizm yatırımlarının önünü açmak üzere, VERGİ den MUAF girişimlerin, yatırımcının önü açıldı….
 
Dünyanın en büyük serbest bölgeleri ve teknoparklar kuruldu…. Dubai’de Doğu’nun en modern yaşam modelini yaratmak işi için gerekli, akademisyenleri ve beyin gücünü sağladılar. 
 
Ortadoğu’nun kalbinde, yeşil enerjilere, çevreci projelere de bu denli sahip çıkan başka bir emsal görülmemişti..
 
Yeşil alanlar oluşturma ve şehirleşmede, dünyanın en yeni ve en şık destinasyonu haline geldiler… devasa Jurasic Parklar, kapalı buz patenleri, kayak pistleri, 7 yıldızlı oteller ile…
Doğunun Las Vegas’ında turizm ve emlak hareketi sağlanmıştı…
 
Yine de, günden güne yükselen Gökdelenler, artık talepten ve ihtiyaçtan öte, GÜÇ gösterisine dönmüştü ki, Küresel Finans Krizinde en hızlı havlu atan bu yatırımlar olmuştu..
 
Palmiye ve Dünya haritası şeklindeki villa kent inşaatları durdu…
 
Çölün ortasında bir düş dünyası kurulmuştu.. Tamamı 40 yıldan fazla olmayan bir geçmişin üzerine, petrolü ivme olarak kullanan bir Vizyon çalışmasıydı Dubai…
 
Ne yazık ki, insanoğlunun kibir ve açgözlülüğü devreye girince, fazlaca şişirilmiş bir başka Balondan öteye gidemedi… Hikâyesinin ve tüm vaatlerinin sınırına ulaştı…
 
Diğer yanda İZMİR, arkasında medeniyetler beşiği Ege’nin verimli toprakları, binlerce yıllık tarih ve kültür miraslarıyla, bu 40 yıllık zaman dilimini, betonlaşmayla harcadı…
 
Limanını modern bir turizm kentine yakışır şekilde yenileyemedi… 1960 yılında yapılmış haliyle, konteyner taşımacılığına dayalı atıl bir Liman olarak kaldı… Akdeniz, Karadeniz ticaret yolları üzerinde, muhteşem tabiatıyla Ege denizine hakim noktada, ne turizminde ne de ticaretinde gelişmeyi başaramadı, tam aksine geri gitti..
 
Dubai’de bir düş, deniz suyundan TUZ’u arıtma prensibi ile başlamıştı… İzmir tatlı su rezervlerini, termal su kaynaklarını, derelerini, akarsularını hak ettiği değerle kullanamadı!…KULLANMIYOR!
 
Bugün halen İzmir şehri, yağmur sularını kanalizasyon kanallarıyla Çiğli arıtma tesislerine pompalıyor….Büyük maliyetlerle yapılan bu işlem neticesinde, hemen hemen eşdeğer metreküpte tatlı su elde ediyor ve bu maliyetli işlemin ardından arıtma tesisinden çıkan suyu, denize döküyor. (NEDEN?) suyunu tarımda, sanayisinde, sulamada, golf sahaları, yeşil alanlarda kullanmıyor.. (?) Termal kaynaklarını, sağlık üzerine dünyanın en iyi kaplıca sularına sahip olma ayrıcalığını değerlendiremiyor.. 
 
İzmir, Dubai’nin son yıllarda peşine düştüğü çok katlı yapılaşma ile ekonomi yaratmaya çabalıyor… “çimento ve alışveriş” üzerine ekonomisini biçimlendiriyor… Ağaçlık alanlarını, koylarını, yer altı ve üstü zenginliğini günden güne YOK ediyor… Tarımdan çoktan vazgeçilmiş, turizm 1980 li yılların gerisine düşmüş. Türkiye’nin ilk ticaret başkenti dünya rotasından çıkmış, sanayi gerilemiş, sürdürülebilir, yaşanabilir bir kent olma iddiasından vazgeçmiş, sürekli elindeki her şeyi tüketiyor İzmir. 
 
Dubai’nin “Yok” üzerine bir var olma düşü karşısında, tüm “Varlığına rağmen” yok olmak peşinde İzmir…
 

Etiketler:

Misafir - 24.10.2016 18:22:04

  • Nergiz Yıldız
  • ne güzel demişsiniz arap kasabası biz de büyük bir köye döndük 40 yıl izmiri fakirleştirmek köyleştirmek için geçti beton yığınları için geçti. darıo morenonun şarkısını bilir misiniz yeşil izmir masmavi deniz güzel karşıyaka yeşil yamanlar.milletin çöl ortasında 40 yılda vaha yaptığı fakat bizlerin cennet bahçesine sahip çıkamadığımız gerçeği
  • Misafir - 24.10.2016 10:56:39

  • İzmir kızı
  • İzmir kızı İzmir bir avuç ayrıcalıklı zümrenin elinde, basını, sanayisi, ticareti ile günümüze kadar gelmiştir. Netice çoğunluğun hoşnut olduğu bir forma evrilse kimsenin şikayeti de olmayacaktı elbet! ancak öyle olmamıştır! Bu kartel, en az 40 yıllık bir zaman diliminde, İzmir sosyal ve fiziki durumunu şekillendirmiştir. Çok fazla sayıda göç almışsa da, aldığı göç, beyin göçü veya sermaye göçü değildir. Bilakis, iyi eğitimli gençlerinin iş bulamadığı, şehir dışı ya da yurt dışı imkanlara yöneldiği bir kent haline gelmiştir. Aynı şekilde, İzmir içinde varlık sahibi olan kesimin de sermayesinin küçüldüğü gözlemlenmiştir.Batan yok olan birçok büyük şirket olmuştur. Batmayan azınlığınsa büyük ölçüde varlığını yıllarca dışa taşıdığı, yatırımlarını izmir dışına tercih ettiği kaydedilmiştir. dışarıdan gelen sermayeninse, burada yatırım olanağı bulamadığı ve yatırım yapmaktan vazgeçtiği ya da vaz geçmek zorunda bırakıldığı örnekler çoktur. örnek olarak 15 yıl önce büyütülmesine karar verilerek ihale edildiği halde, İzmir limanı rehabilitasyon ihalesine giren alman yatırım kuruluşunun verdiği hukuk mücadelesi ve yatırımdan vazgeçme süreci gösterilebilir. İzmir kökenli Kartel yapı, giderek çok küçük ve güçlü bir zümre haline geldi. İzmirin, kendi zenginleriyle bir derdi olamaz! İzmirin izmirde kazanırken, izmire hiç yatırım yapmayan, gelişimine, güzelleşmesine, güçlenmesine katkı sağlamayan, tam tersine, rekabet ortamının yaratılmasını engelleyip, salt kendi zenginliği ile uğraşan, diğer tüm değerlerini yok sayan zihniyetle sorunu olabilir. ... ki dünyanın en güzel coğrafyası, günden güne çirkinleşmiş, ekonomik açıdan, çevresel kriterler ve yaşam standartları açısından yaşanamaz hale gelmiştir..ve bu zümrenin bu oluşumdaki tutumu yadsınamaz.... orta sınıf izmir insanı naif bir toplumdur. karma kültür sentezi ile oluşmuş yaşam şekline müdahaleyi sevmez. esnek olduğu nispette değerlerine bağlıdır. İzmirli elbet, izmir kartelinin, yeni jenerasyon partnerler ile kurguladığı tezgahı görecek ve hesabını soracaktır. 40 yıl boyunca küçülen şehir, bu kartelin açgözlülüğünün bedelini ödemiştir. bu açgözlülük günümüzde sınırlarına ulaşmış, kendisi gibi sömürü düzenine ortak bulmaksızın devam edemez hale gelmiştir. aranıp da bulunamayacak namzette başka bir açgözlü sömürü grubu, bizim kartelin paralelinde izmiri örümcek ağı gibi sarmaktadır. bunun sebebi, zehirli sarmaşıkta değil! ona yeşereceği habitat sağlayan yerel yapıdadır. her ne ölçüde basını susturarak gerçekler perdelendiyse de, bugün giderek yükselen çığlık, internet gazeteciliği yoluyla günden güne daha fazla yankı bulmakta... otoritelere, yeni yetme sömürü gruplarına ve kentin kendi kemikleşmiş karteline açmazlarını sorgulamakta.. sayıları yüzbinlere ulaşan sivil toplum ve sosyal medya ağlarıyla, sesini daha gür ve güçlü duyurabilmekte... bu ses izmir'in sesidir.
  • Yazarın Diğer Yazıları