Yasemin Başak Arel
Rant Olgusu Alaçatı'yı Bitirir mi?
Yoktan Var olan ve aslına ru’cu etmek üzere olan Şehir, ALAÇATI
Çeşme'nin yakın tarih sayfalarına girdiği ilk vak’a, bilinen adıyla Şantiye evleri. “Yazlık” denilen bir algı dahi oluşmamışken, başlayan sayfiye inşaatları, ILICA'yı, yeni gelişen Türkiye tarihinde bir anda öne çıkarıyor. Ardından Şifne’de Merhum Halis Temel’in Termal Suyun hikmetine verdiği emek ve Paşalimanında bir başına yaptığı ağaçlandırma seferberliği. Daha sonraları, en büyük Turizm Oteli yatırımları ile yine ILICA Türkiye gündeminde. Derken Disko 9.5.. Ahmet San! Ve festivallerin markalaştırdığı Çeşme dünya bir anda gündeminde.
Rüzgar Sörfü. Karavanlı Turistler, 1960 larda başlayan bu tutku sporuna yeni ve benzersiz bir adres bulmuşlar; Alaçatı!
Çeşme Ilıcanın kaldıracı ile günden güne gelişir ve büyürken, kendi halinde sessiz sedasız markalaşan Rüzgar Sörfü sevdası, Alaçatı’yı belki de o gün için kimsenin hayal edemeyeceği günlere taşıyor.
Devlet Planlaması olmaksızın, bu kadar çabuk kabuk değiştiren bir kent yapılanmasının belki de emsali yoktu. Sörf tutkusu, öncelikle İstanbul, Türkiye’nin diğer şehirleri ve hemen arkasından yabancıları, burada ev sahibi olmaya itmişti. Hemen yakın bir zaman zarfında, dönülüp bakılmayan köy merkezi içerisinde, tarihi- viran evler apar topar el değiştirdi. Restorasyon çalışmaları, güzellik yarışına döndü. Yıkıntıların, küllerin içinden namzet bir yaşam alanı oluşturuldu.
Ne var ki, Sörf ‘ün kaldıracını, Cazibe Merkezi olabilmek için kullanan Alaçatı Sörf’ten çok çabuk vazgeçti. Benzeri dünyada az bulunduğu için belki de paha biçilmez bir doğa harikası olan Çark plajına bir Mendirek kondurularak, Marinacılık sektörüne yatırım yapılması tercih edildi.
İzin ve onay süreci yıllar süren, Türkiye turizminde önemli eksiklerimiz arasındaki Marinacılık kendisine elbet ki uygun yatırım alanları bulmalı ve gelişmelidir! Ne var ki, Çark Plajı bu yatırım için her açıdan, son derece hatalı bir koordinattır. Bununla beraber tüm uyarılara ve itirazlara rağmen başlayan Alaçatı PORT evleri Rüzgar Sörfünden vazgeçilmiş olduğunun açık göstergesi olmuştur.
Alaçatı Port Villaları, oluşturulan yeni bir sahil kenti tasarımı olması nedeniyle belki de bir şekilde ve başka bir yerde olması gereken bir tasarım harikasıydı. Fakat öncelikle mevcut yasalarımız bu ve benzeri yapılaşmalara müsaade etmiyordu. Bölge Sit bölgesiydi. Belli bir yoğunlukta turistik yatırımlar yapılmasına müsaade edilmişti ancak, ortaya çıkan yapılaşmalar ne imar kanunu, ne kıyı kenar, ne de SİT mevzuatı açısından uygun değildi. Yine de RANT tutkusu, SÖRF tutkusunu bastıracak ölçüde üstün gelmişti.
PORT Çevresi arazilerde yapılaşma izni çıkmıyor, %5 anayasal hak olan mesken yapabilmek dahi söz konusu edilmiyorken, kıyıda arazisi olanlar için PORT villaları emsal olamıyorken, 40 yıl hatta 50 evvel yapılmış evler dahi, kıyı kenar kanununa muhalif olduğu gerekçesiyle Urla, Seferihisar, Çeşme Altı gibi sahil şeritlerinde istimlâk edilip yıkılıyorken, PORT inşaatları Sörf sevdalılarının tüm çığlıklarını bastırma pahasına sürdürülmeye devam etti.
Termalin çarçur edildiği, jeotermal enerjinin değerlendirilmediği, Yabancılar turizmine, kaliteli üst düzey turizm hareketine hiçbir yatırım yapılmamaya özen gösterildiği, hiçbir alanda uygulama imar planlarının nazım imar planlarının tamamlanmadığı, 1/ 5000 ve 1/1000 lik imar planlarının olmadığı ve turizme açılmadığı hektarlarca alandan söz ediyoruz. Tarih miraslarının ısrarla restore edilmediği hatta yok edilmeye uğraşıldığı, Yel değirmenlerinin restore edilmeyip yok olmaya terk edildiği, ağaçların villa yapımları için katledildiği yerden söz ediyoruz. Çöplerin sit bölgelerinde depolanıp yakıldığı, bir türlü Üniversite yatırımının getirilemediği, hava alanı projesinin yarım kaldığı, dalış turizminin günden güne öldürüldüğü bölgemizde, aslında tek gelişen YAZLIKÇILIK - DÖNEMSEL MARKETÇİLİK ve DÖNEMSEL DİSKOTEKÇİLİK olgusu olarak şekillenmekteydi. İmara açılan, yasalar esnetilip- eğilip- bükülebilen ve kılıfına uydurulabilen alanlarda arazi fiyatları astronomik oranlarda katlanarak büyümekteydi. Ve ne SÖRF ne ÇEVRE DUYARLILIĞI ne de AĞAÇ SEVGİSİ bu iştahın önüne geçemezdi.
Marinalarımızın yanlış yerlerde ve ölçekte yapılmış oldukları aşikârdır. CEP MARİNALARI diye tabir edilebilecek mevcutların tamamı %100 ün üzerinde doludur! Bu nasıl olur demeyin. Seyahate çıkan teknelerin yerine “geçici konaklamalar” bağlanabiliyor ve bu “kapasite üstü” çalışmak anlamına geliyor. Türkiye’nin tamamında olduğu gibi açıkça bölgemizde Mega-Marinalara ihtiyacımız olduğu ortadadır. Doğru alanlar belirlenmek suretiyle Marinacılık önümüzdeki yüzyılın en hızlı gelişen turizm sektörlerinden biri olacaktır.
Ne yazık ki, hiç olmayacak yerde, kanun ve mevzuatlara aykırı olmak kaydıyla Marina yapımına ön ayak olunması vesilesi ile ALAÇATI RÜZGAR SÖRFÜ yok edilmiştir.
Şimdi çeşitli noktalarda, eski köyün tarihi dokusu ortasında yavaş yavaş Nazım İmar Planı değişiklikleri talepleri gündeme getirilmekte ve KENTSEL SİT kapsamından çıkarılmaya çabalanmaktadır. Bu talepler, katlı- kütlesel yapılaşmanın yavaşça Köy Merkezinde suret bulacağı anlamına geliyor. PORT emsal bozan tavrıyla büyümeye, hakimiyetini yaymaya, Marina’nın genişletileceği söylentileri duyulmaya devam ediyor.
Yine de bir daha asla Alaçatı benzeri bir tabiat varlığınız olmayacak! Sevgiyle inşa edilen Eski Köy büyüsünü kaybedecek. Sörfün coşkusu çoktan yok olmaya yüz tuttu. Çok geçmeden artık Cazibesi olmayan bir beton yığınından fazlası kalmayacak! Canları istediklerinde kapılarını açtıkları ve tüm yıl kaderine terk ettikleri, YAZLIK kullandıkları sevimsiz bir şehir olmaya ne kaldı?