2016 yılında Menderes Özdere Çukuraltı mevkiinde HALKIN SAHİLİNE BETON dökülmesine karşı Temiz İzmir Derneği tarafından dava açılmış ve kazanmıştık!
Kazanılan dava sonucu Menderes belediyesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı kararı TEMYİZ etmişti.
TEMYİZ EDEN (DAVALI İDARE
YANINDA MÜDAHİL) : Menderes Belediye Başkanlığı-İZMİR
VEKİLİ : Av. Ahmet Ozan Rüzgar (E-tebligat adresi)
DAVALI İDARE : Kültür ve Turizm Bakanlığı-ANKARA
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri Nuran Sevimli (E-tebligat adresi)
KARŞI TARAF (DAVACI) : Temiz İzmir Derneği adına Nivent Kurtuluş
İSTEMİN KONUSU : İzmir Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 12/03/2020 tarih ve E:2019/489, K:2020/265 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Kültür ve Turizm Bakanlığınca 28/07/2017 tarihinde onaylanan İzmir ili, Menderes ilçesi, Özdere (Kesre) Turizm Merkezi, Çukuraltı Mevkii Sahil Kesimine Ait 1/5000 ölçekli Rekreasyon Amaçlı Kıyı ve Dolgu Alanı Nazım İmar Planının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: İzmir 5. İdare Mahkemesince verilen 28/02/2019 tarih ve E:2017/1769, K:2019/237 sayılı kararda; dosyanın ve yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporun birlikte değerlendirilmesinden, davaya konu alanın, 14/10/1992 tarihli, 992/2 sayılı Özdere Belediye Meclisi kararı ile onaylanan 1/1000 ölçekli Özdere Çukuraltı Mahallesi Uygulama İmar Planı Değişikliğinde “park alanı” kullanımına ayrıldığı, kamu mülkiyeti esas alınarak hizmet vermesi öngörülen alanlardan olan park kararının, özel mülkiyete konu olabilen ve park alanına oranla (yemek yerleri, yemek pişirme yerleri gibi) çeşitli yapılaşma olanakları sunulan “rekreaktif alan”a çevrildiği, uyuşmazlığa konu plan onama sınırının en batı kısmında öngörülmüş olan “rekreaktif alan” plan kararının, alanın tereddütsüz biçimde kamusal kullanımına yönelik geçmiş tarihli plan kararını kamu yararı aleyhine dönüştürücü nitelikte olduğu ve park plan kararının değiştirilmesi için kamu yararının zorunlu kıldığı, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve imar mevzuatı açısından kabul edilebilir gerekçeler bulunmadığı anlaşıldığından, “rekreaktif alan” plan kararı açısından uyuşmazlık konusu planın şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına, kamu yararına ve plan kararlarının sürekliği ilkesine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka aykırı bulunarak dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının özeti: Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İzmir 5. İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve istinaf dilekçelerinde ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Temyize konu kararın usul ve hukuka aykırı olduğu iddiasıyla bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ GÜLCAN ÇALIŞKAN’IN DÜŞÜNCESİ : Dava konusu imar planının “rekreatif alan” kullanım kararına ilişkin kısmının hukuka aykırı olduğu belirlenmesine rağmen hukuka aykırılığı saptanmayan kısımlar bakımından da dava konusu işlemin iptali yolunda verilen Mahkeme kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine dair kararda gerekçe yönünden isabet bulunmadığından temyiz isteminin kabulü ile usul ve yasaya uygunluk bulunmayan Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, başkan Emin SINMAZ ve üye Ahmet Murat ALTUĞ’un, davacı derneğin, Özdere Çukuraltı Sahil Projesi kapsamında yapılan imalatların durdurulması istemiyle açtığı davada ehliyetli görülerek işin esası hakkında verilen İzmir 3. İdare Mahkemesinin 10/11/2016 tarihli, E:2016/305, K:2016/1421 sayılı kararının istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmesi nedeniyle ehliyetli görüldüğüne yönelik gerekçe yönünden ayrışık oyuna karşın, dernek tüzüğünde de yer alan çevre ve doğal değerlerin korunması amacı bakımından Derneğin ehliyetli olduğuna oyçokluğuyla karar verilerek, işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Dava, Kültür ve Turizm Bakanlığınca 28/07/2017 tarihinde onaylanan İzmir ili, Menderes ilçesi, Özdere (Kesre) Turizm Merkezi, Çukuraltı Mevkii Sahil Kesimine Ait 1/5000 ölçekli Rekreasyon Amaçlı Kıyı ve Dolgu Alanı Nazım İmar Planının iptali istemiyle açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne, 141. maddesinin 3. fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” kuralına yer verilmiş; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 24. maddesinin (e) fıkrasında ise kararın dayandığı “hukuki sebepler” ile “gerekçe”, kararlarda bulunacak hususlar arasında sayılmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinde, “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.” kuralına yer verilmiştir.
Bu açık hükümler, yargı kararlarının yalnızca bir sonuca değil, o sonuca hangi hukuki ve maddi gerekçelerle ulaşıldığının gösterilmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Yargı makamlarının kararlarını gerekçelendirme yükümlülüğü, hem bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruma hem de yargının şeffaflığı ve denetnelebilirliği ilkelerini gerçekleştirme yönünden hayati öneme sahiptir. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, yargılamanın yalnızca şekli kurallar çerçevesinde değil, aynı zamanda içerik bakımından da hukuka uygun yürütülmesini güvence altına alır. Gerekçeli karar ilkesi, bireyin kararın içeriğini anlayarak üst yargı mercilerine başvurma hakkını kullanabilmesinin güvencesi olduğu gibi, kamuoyunun yargıya olan güveninin temininde de kilit bir rol oynar.
Bununla birlikte, gerekçeli karar hakkı, davanın taraflarının ileri sürdüğü her iddianın ayrıntılı bir şekilde karşılanmasını gerektirmediği gibi, temyiz mahkemelerinin ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararları gerekçelerini tekrarlamaksızın onamalarına da engel teşkil etmemektedir. (AİHM Kararları: Ruiz Torija/İspanya, Seri A no. 303-A, 09/12/1994, p. 29; Suominen/Finlandiya, no. 37801/97, 01/7/2003, p. 36; Hadjianastassiou/Yunanistan, no.12945/87, 16/12/1992, p.33; Tatişvili/Rusya, no. 1509/02, 22/02/2007, p.58; Gorou (no2)/Yunanistan, no. 12686/03, 20/3/2009, p.38,42; Hirvisaari/Finlandiya, no. 49684/99, 27/09/2001, p.30,32; Van de Hurk/Hollanda, no: 16034/90, 19/4/1994, p. 61)
Bu bağlamda, soyut, genel ve belirsiz kavramların ya da kanunda yer alan ifadelerin tekrarından ibaret olan veya maddi ve hukuki unsurların yüzeysel bir şekilde ele alındığı gerekçelendirme türü, yetersiz gerekçelendirme olarak nitelendirilmektedir. Dolayısıyla, soyut yasal ifadelerin tekrarı tek başına yeterli kabul edilmemekte; yasada yer alan soyut kavramların analiz edilerek gerekçelerle somutlaştırılması gerekmektedir. (AİHM Kararları: Georgiadis/Yunanistan, no. 21522/93, 29/5/1997, p.40-43; H./Belçika, no. 8950/80, 30/11/1987, p.53)
Aynı doğrultuda, Anayasa Mahkemesince de ilke olarak, mahkeme kararlarının gerekçeli olmasının adil yargılanma hakkının bir gereği olduğu belirtilmiştir. Bu çerçevede, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanmasını ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardıkları sonucu, bu sonuca ulaşırken kullandıkları takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorunda oldukları ifade edilmiş olup, “makul gerekçe”nin, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuki düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerektiği vurgulanmıştır. Zira tarafların, davada hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve bununla uyumlu hüküm fıkralarının bulunmasının zorunlu olduğu; bununla birlikte, derece mahkemelerinin taraflarca ileri sürülen tüm iddialara cevap verme zorunluluğunun bulunmadığı, hükme esas teşkil eden gerekçelerin nelerden ibaret olduğunu ortaya koymalarının yeterli olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, kanun yolu mercilerince onama, itiraz veya başvurunun reddi kararları verilmesi hâlinde, alt derece mahkemelerinin kararlarında gösterdikleri gerekçelerin kabul edilmiş sayılacağı, bu nedenle anılan kararlarda ayrıca gerekçe gösterilmesine gerek bulunmadığı ifade edilmiştir. (AYM Kararı: Başvuru No: 2013/1235, 13/06/2013, p.23-25)
Öte yandan, içtihatların oluşmasında, yargı kararları arasında yeknesaklığın, bütünlüğün ve hukuki güvenilirliğin sağlanmasında, çelişkili ve beklenmedik kararların azalmasında ve hukukun gelişmesinde gerekçenin yol gösterici ve eğitici rolünün büyük olduğu da yadsınamaz bir gerçektir.
3194 sayılı İmar Kanununun işlem tarihinde yürürlükte olan haliyle 5. maddesinde, nazım imar planı, varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plan olarak, tanımlanmıştır.
2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun “Planlar” başlıklı 7.maddesinde; “(Değişik: 24/7/2003-4957/2 md.) (Değişik birinci fıkra: 18/7/2021-7334/5 md.) Bakanlık; kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezleri içinde her ölçekteki planları yapmaya, yaptırmaya, re’sen onaylamaya ve tadil etmeye yetkilidir. Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezleri içinde yer alan korunan alanlarda her ölçekteki plan teklifleri sadece Bakanlığa sunulur. İlgili kurul, kurum ve kuruluş görüşleri doğrultusunda Bakanlıkça incelenerek uygun görülen planlar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına gönderilir. Bu planlar, Bakanlık ile mutabakat sağlanarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca ilgili tabiat varlıklarını koruma bölge komisyon kararı da dahil en geç altı ay içinde sonuçlandırılır. Bu alanlarda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından plan hazırlanması veya hazırlattırılması durumunda; Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca yapılacak onamaya esas olmak üzere Bakanlığın uygun görüşü alınır. 23/5/2019 tarihli ve 7174 sayılı Kapadokya Alanı Hakkında Kanun, 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alanı Hakkında Bazı Düzenlemeler Yapılmasına Dair Kanun ve 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu kapsamında kalan alanlar ile 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda öngörünüm bölgesi olarak belirlenen alanlar, özel çevre koruma bölgeleri ve özelleştirme kapsam ve programına alınan alanlar bu fıkra kapsamı dışındadır. Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezlerinde Bakanlıkça yapılacak alt yapı ve plânlama işlemlerine esas olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarından istenilen bilgi, belge ve görüş otuz gün içinde verilir. Bu süre sonunda istenilen bilgi, belge ve görüşün verilmemesi durumunda ilgili iş ve işlemler Bakanlıkça re’sen tesis edilebilir. Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezlerinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak satış, bedelsiz devir, trampa, sınırlı ayni hak tesisi, tahsis, kiralama, sınır ilânı ve değişikliği işlemleri ile çevresel etki yaratacak alt yapı ve üst yapı projelerinden önce Bakanlığın olumlu görüşünün alınması gereklidir. (Ek fıkra: 18/7/2021-7334/5 md.) Turizm merkezleri ve kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde onaylanacak alt ölçekli planlar ile belirlenecek turizm tesis alanı kullanımları için yatak kapasitesi belirlenmesi esastır. (Ek fıkra: 18/7/2021-7334/5 md.) Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezlerinde, özelleştirme kapsam ve programına alma işlemlerinden önce Bakanlığa bilgi verilir. Bu maddenin uygulanması ile ilgili usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” hükümleri yer almıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ile yapılan açıklamalar, mahkeme kararlarının yalnızca sonucu değil, o sonuca hangi hukuki gerekçelerle ulaşıldığını da açıkça ortaya koyacak şekilde oluşturulması gerektiğini ve kararın gerekçesiyle birlikte hüküm ifade edeceğini göstermektedir.
Yargı yerlerince verilen kararların denetlenebilir ve uygulanabilir olmasının, hem temyiz incelemesini yapacak merci açısından hem de kararı uygulayacak olan idare açısından kararın hiçbir kuşkuya yer vermeyecek açıklık ve anlaşılabilirlikte olmasına bağlı olduğu ise açıklamaya muhtaç değildir.
Belirtilen açıklık ve anlaşılabilirlik ise, İdare Mahkemelerince incelemeye alınan dava dosyalarının, davacının dilekçelerinde öne sürdüğü iddialar, davalı idare savunmaları, dosya kapsamına alınan tüm bilgi ve belgeler, gerektiğinde keşif ve bilirkişi incelemesi ile re’sen yapılacak araştırmalar sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesi suretiyle ve tarafların iddia ve savunmalarında ortaya koydukları hususları karşılayacak mahiyette bir gerekçe ile karara bağlanmalarını gerektirmektedir. Bu bağlamda gerekçeli karar, sadece kararın dayandığı mevzuat hükümlerinin tekrarı olmayıp, tarafların ileri sürdüğü iddiaların içeriğiyle tartışıldığı, maddi ve hukuki nedenlerin ortaya konduğu, olayla bağ kurularak oluşturulan mantıksal bir açıklamadır.
İncelenen kararda, İdare Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tespitlerden yola çıkarak dava konusu imar planının “rekreatif alan” kullanım kararı öngörülmesine ilişkin kısmında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmış ve işlemin belirtilen kısmının hukuka aykırılığı belirlendikten sonra kararın hüküm kısmında hukuka aykırı bulunan kısım ayrılmaksızın işlemin iptaline karar verilmiş, bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu da İdari Dava Dairesince reddedilmiştir.
Oysa idari işlemin bölünebilirliği ilkesi, işlemin hukuka aykırı kısımlarının iptali, diğer yönlerinin ise yürürlükte kalmasına olanak tanımakta olup uyuşmazlığın hukuka aykırılığı saptanan kısmının iptaline, hukuka uygun olduğu değerlendirilen kısmı bakımından ise davanın reddine karar verilmesi, hukukilik denetiminin hem içerik hem de yöntem bakımından usulünce yapılması için elzem bir gerekliliktir. İşlemde yalnızca belirli yönlerden hukuka aykırılık tespit etmiş olmasına rağmen, bu tespitlerle bağdaşmayacak şekilde işlemin tümünün iptaline karar vermiştir. Oysa iptal hükmü, işlemin yalnızca hukuka aykırı kısmı ile sınırlı olmalı, hukuka uygun olan kısmı yürürlükte bırakılmalıdır. Aksi takdirde, yargısal kararlar, idare aleyhine ölçüsüz sonuçlar doğurarak, idarî istikrarın zedelenmesine neden olabilir. Bu durum aynı zamanda, hem tarafların hak arama hürriyetini hem de mahkeme kararının denetlenebilirliğini ortadan kaldırmaktadır.
Açıklanan nedenlerle; mahkeme kararının, yargısal gerekçelendirme yükümlülüğünü karşılamaktan uzak olduğu, dava konusu işlemin hukuka uygunluk ya da aykırılık yönleri tartışılmadan sonuçlandırıldığı, kararın, hem içerik hem de yöntem bakımından uygulamaya ve denetlenmeye uygun olmayan nitelikte verildiği ve bu haliyle Anayasa’nın 36. ve 141. maddelerinde güvence altına alınan hakların ihlali sonucunu doğurmaya elverişli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla, dava konusu işlemin iptali yönündeki İzmir 5. İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf isteminin reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararında isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
- 2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davalı yanında müdahilin temyiz isteminin kabulüne,
- Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin Mahkeme kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu İzmir Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 12/03/2020 tarih ve E:2019/489, K:2020/265 sayılı kararının BOZULMASINA,
- Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 13/06/2025 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.
Birazdan kararı yorumlayacağız.