Mete Gönenç gonencmete@yahoo.com
ÇEVRE EKONOMİ POLİTİĞİ ÜZERİNE BİR DENEME 1
İnsanlar var oluşlarından beri kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmışlardır. İşte bu çabalar da ekonomi biliminin konusunu oluşturmuştur. Yaklaşık 300 yıldır dünyamıza egemen kapitalist sistemde insanların toplu halde üretim yapmasına rağmen üretim araçlarının mülkiyeti özel ellerde olduğundan, işçileri ve tüm çalışanları sömürmeye dayanan bu sistemin temel çelişkisi emek sermaye çelişkisi küresel kapitalizm çağında büyüyerek devam etmektedir. Bu sistemin sonunu hazırlayacak getirecek olan da budur.
Kapitalist sistemde ekonominin büyümesini sağladığı var sayılan temel güdü bireylerin daha çok kazanma hırsıdır. Kapitalizm savunucuları, bu güdünün tüm toplumları daha da ileri götüreceğini iddia ederken durum hiç de böyle olmamıştır. Dünyada gelir dağılımı bir avuç dolar milyarderinin lehine her gün daha da bozulurken çağımızda bile milyarlarca insan sefalet içinde yaşamakta önemli bir kısmı da açlıktan ölmektedir. Bu haksız ve verimsiz sistemi ayakta tutabilmek için bizim gibi az gelişmiş ülkelerden başlayarak totaliter rejimlere geçilmesi, toplumun en geri, en rezillerinin tüm yönetimlere hâkim kılınması da işte bu sistemin gereğidir.
Bu sistemde insanların ihtiyacı için değil, piyasa yani parayla desteklenen ihtiyaçlar (talep) için üretim yapılmaktadır. Teknolojinin, üretim olanaklarının sınırsız geliştiği küresel kapitalizm çağında açlığa, hastalıklara çözüm bulunması, temel ihtiyaç maddelerinin üretiminin arttırılması gerekirken, karlı bulunmayan bu alanlara yeterli yatırım yapılmamakta, sorunlar büyüyerek devam etmektedir. Üretim kaynakları, geliri çok veya yeterli insanların ve borçlandırılan diğerlerinin, ikinci üçüncü konut, araba, cep telefonu v.s lüks tüketim talepleri için kullanılmaktadır.
Gelinen bu noktada sermaye sahipleri ile başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçilerin ve dar gelirlerin arasındaki temel çelişki ise büyümektedir. Tabii ki insanlar arasında daha da birçok çelişki mevcuttur. Küresel kapitalizm çağında örneğin, ırk, dil, din çelişkileri temel çelişkiyi unutturmak, gölgelemek için sistemin egemenleri tarafından kışkırtılarak ülkeler küçük parçalar halinde, en gerici yönetimlere mahkûm edilmektedir.
Kapitalizm çağında yükselen sanayileşme hareketinin yaşadığımız çevreyi yok etmesi ise evrendeki tüm canlılarla sistemin sahipleri ve koruyucuları arasındaki, bence temel çelişkiden hemen sonra anılması gereken çelişki haline gelmiştir. Kapitalistler başta lüks tüketim malları olmak üzere yaptıkları üretim ve artan enerji ihtiyacını karşılamak için havamızı, suyumuzu, toprağımızı, ağaçlarımızı, akarsularımızı yaşadığımız tüm çevreyi yok etmekte, kirletme ve dünyanın tüm doğal dengesini bozmaktadırlar.Toplumun hala yeterli olmamakla birlikte bu konunun bilincine varmasının çok geç, 1990’lar dan sonra olması ise işin bir diğer üzücü yönüdür.
Gelebilecek itirazları da düşünerek, birçok başarılarının yanında, üzücü olsa da yaptığı hatalarla sosyalizmi kuramayıp başarısız olan SSCB döneminde de özelikle Çernobil’den de hatırlayacağımız gibi nükleer santraller başta çevre konusunda da başarılı olunamadığını söyleyebiliriz.
Ancak toplumdan yola çıkarak insanlığın mutluluğunu sağlama amaçlı sosyalist sistemin insanların sağlıklı bir şekilde yaşamak zorunda olduğu çevreye en duyarlı sistem olması gereği açıktır.Çağımızın belki de tek sosyalist ülkesi Küba’nın anayasasına büyüme yerine ‘sürdürülebilir kalkınma’ kavramını koyması ve çevreyi ulusal bir politika olarak benimsemesi bunun kanıtıdır..Enerji tüketimi alanında, sürdürülebilir doğal kaynaklar ve bunların daha verimli kullanılmasına yönelik girişimlere her yıl verilen “Energy Globe” ödülünün. Aralarında Birleşmiş Milletler, Avrupa Yenilenebilir Enerji Konseyi ve Dünya Bankası gibi çok sayıda küresel kurum tarafından 2006’da Küba’ya l verilmesi de bunu göstermektedir.
DEVAM EDECEK.